Yetenekten Fazlası: Beceriye Dayalı İşe Alımın Gücü
Geleneksel işe alım süreçleri yerini, adayların yetenek ve potansiyellerine odaklanan beceriye dayalı yaklaşımlara bırakıyor. Bu yenilikçi yöntem...
Bu makalemde biz işe alım danışmanlarının zaman zaman karşılaştığı bir durumdan bahsetmek istiyorum. Eminim böyle bir durumla siz veya bir yakınınız da kariyer hayatında mutlaka karşılaşmıştır. Mevzubahis durumda olaylar tam olarak şöyle gelişiyor;
Hizmet verdiğimiz kurum adına arayışta olduğumuz pozisyon için bir adayla görüşme yapıyoruz. Görüşmelerin sonunda her şey olumlu ilerliyor ve ortak karar ile adaya teklif yapıyoruz. Zaten halihazırdaki işyerinde belirli tatminsizlikleri olan (yüksek performansına rağmen terfi alamama veya ücret paketi ile ilgili tatminsizlikler vb.) aday teklifi kabul ediyor ve çalıştığı şirketteki istifa sürecini başlatıyor. İşin çetrefilli kısmı işte tam da burada başlıyor.
İstifasını vermek üzere yöneticisinin karşısına çıkan çalışan, hiç de ummadığı bir davranışla karşılaşıyor. İstifa kararı üzerine şirkette alarm zilleri çalıyor ve ayrılmasının önüne geçmek için kollar sıvanıyor. Çalışanın şirkette kalması için terfi ve/veya zam teklifleri önüne sunuluyor.
Hal böyle olunca çalışan doğal olarak ne yapacağını şaşırıyor. Bugüne kadar kendini değersiz hissederken bir anda kıymete binen bu kişi her ikisi de çok cazip görünen iki teklif arasında kalıyor. Kimileri alıştığı düzeni bozmamak adına çalıştığı şirketin teklifini kabul ederken kimisi de “Bugüne kadar neredeydiniz?” diye tepkisini ortaya koyup yeni işyerinde yeni fırsatlara yelken açıyor.
Bu durum, hem çalışan hem de yönetici açısından oldukça zor. Ancak bana göre işin bu noktaya gelmesinde her iki tarafın da payı bulunuyor.
O güne kadar yaşadığı sıkıntıları İK, bağlı olduğu yöneticisi veya şirketteki karar verici yöneticilerle paylaşmayan çalışan, yöneticinin karşısına istifayla çıkınca sorunlar artık çözülemeyecek noktada su yüzüne çıkıyor. Şirket çalışanın sorunlarıyla yüzleşiyor ve son anda çözüm yoluna gidiyor. Yöneticinin çalışanın sıkıntısını o güne kadar hiç fark etmemesi ayrı bir tartışma konusu… Aslında çoğunlukla görülüyor ancak görmemezlikten geliniyor.
Çalışanın şirkete olan bağlılığından zerre kadar kuşku duymayan işveren ve yönetici de, “Nasıl olsa konfor alanından çıkmaya cesaret edemez” dediği çalışanı her zaman cepte görüyor ve taleplerini önemsemiyor. Taa ki çalışan istifa mektubu ile karşısına çıkana kadar.
Peki böyle bir durumda gitmek mi doğru yoksa kalmak mı? Bunun cevabı ne bende ne de başkasında. Yanıt sadece bu durumla karşı karşıya kalan çalışanda. Bu durumda ne yapılması gerektiği konusunda bir tavsiyede bulunamam ancak doğru kararın verilmesini sağlayabilecek birkaç soruyu akıllara getirebilirim.
Eğer siz de böyle bir durumla karşı karşıya kaldıysanız karar vermeden önce aşağıdaki soruları yanıtlamanızı tavsiye ederim:
Açıkçası böyle vakalarda şirketinde kalan kişinin daha sonraki kariyer gelişimimin olumlu olduğu çok az örneği gözlemledim. Bir kez güven ilişkisi zedelendi mi tamir etmek pek kolay olmuyor.
İster kalın ister ayrılın, kararınız ne olursa olsun bu süreçte hem muhtemel yeni işvereninize hem de halihazırdakine saygı çerçevesinde davrandığınızdan emin olun. İlişkileri iyi bir şekilde sürdürmek gelecekte hiç ummadığınız bir anda ve bir yerde lehinize gelişmelere yol açabilir. Hiçbir kapıdan çıkarken sert kapatmamanızı tavsiye ederim.
Sancar Tok